23 Eylül 2014 Salı

Operasyon Mu ?


Operasyon-1 : 99 Apo 

  Terör örgütü PKK elebaşısı Abdullah Öcalan 1999 yılında Türkiye'ye asılmama şartı ile CIA tarafında veridi. Öcalan Türkiye'ye getirildiğinde, dönemin başbakanı merhum Bülent Ecevit, "Devlet sözü yerine getirildi." diyordu sevinçle. Dönemin MİT müsteşarı Şenkal Atasagun ve ekibi de CIA'in şartını sağladı. Atasagun ve ekibi 2000 yılında gaztecilere verdiği demeçte, "Öcalan'ı getiren de biziz, asılmaması için en büyük mücadeleyi veren de biziz." dedi. 

   O dönem konjonktürü çerçevesinde bu hadise gerçekten olağanüstü idi. Siyasi iktidar da elbette ki zafer sarhoşuydu. Ama bir gerçek var; sadece kalıcı zaferlerin sevinçleri geçici olmaz. Zafer sarhoşluğunun etkisi zamanla geçti, siyaset ayıldı, iktidar ne yapıldığını hatırlayamadı. 1999 yılında Öcalan Türkiye'ye getirildiğinde, "Dünyanın neresinde olsa, devletimizin onu ele geçireceğini söylemiştik. Bu devlet sözü, yerine getirildi. Şehit analarına verilen söz, yerine getirildi." diyen Ecevit, 2005 yılında verdiği bir röportajda ise, "Bize niye Apo'yu verdiler, onu hala bilmiyorum." demişti.

  99 Apo Operasyonu asla MİT'in başarısı olmamıştır ! Öcalan hakkında siyasi baskı ABD'den gelmiş ve Öcalan Kenya'da kaldığı büyükelçilikten çıkarılmıştır. MİT ise sadece Öcalan'ı Nairobi'deki havaalanından teslim alıp Türkiye'ye getirmiştir.
  Bu operasyonda dönemin siyasi iktidarı ve devlet de başarılı olmamıştır. Geleceği düşünülmeden atılan adım yüzünden, ülkemiz bugün cereyan hadiselere o günlerden gebe bırakmıştır. Kısaca bu operasyon sadece ve sadece Apo'yu kucağımıza verenlerin başarısı olmuştur !


  Yaşanan tüm bu gelişmeleri ve bunların Türkiye'ye olan faturasını Boynuz Kulağı Geçmiş adlı yazımda yazmıştım. [1]

  


Operasyon-2 : Al Takke Ver Külah 

  İngiliz-İsrail konsorsiyumu ürünü olan IŞİD terör örgütü, bölgede özellikle de son 4 ay içerisinde anormal bir ivme artışı ile Suriye'den Irak'a kadar yayıldı. IŞİD bir yandan katliamlar yaparken, bir yandan da petrol sevkiyatından da günde milyonlarca dolar para kazandı. IŞİD İngilizlerin bölgemizdeki 100 yıllık emelleri ve İsrail'in büyük rüyası gerçekleşsin diye hiçbir vahşetten gocunmadı. İşte bu sebeple İsrail ve İngiltere'nin adları kamuoyunca geniş yer almıyor. Pastayı kendileri yaptı, çatalı bıçağı kendileri hazırladı, kendileri yiyecek, eşe dosta ikram edecekler.

  IŞİD'in durdurulmayan, yapılan hava saldırıları ile askine yayılan silahlı gücü vasıtası ile Ortadoğu'da çok ciddi bilinçli bir göç dalgası oluşturuldu ve neticesinde zemin demografik bir kaosa hızla hazırlandı. Özellikle Türkiye sınırından inanılmaz sayıda geçişler oluyor. Gelen mülteciler otobüslerle büyük şehirlere taşınıyor. Türkiye'deki mülteci sayısı 2 milyona yaklaştı. Önlem alınmamaya devam edilirse, bu durum gelecek zaman içerisinde Türkiye'deki demografik yapıyı da bozarak, Türkiye'yi ciddi ekonomik sıkıntılara hatta şiddetli iç çatışmalara gebe bıraktıracaktır.

  Geçtiğimiz Cumartesi sabahı IŞİD'in rehin aldığı Musul'daki konsolosluk çalışanlarımız Türkiye'ye getirildi. Hepsine ayrı ayrı geçmiş olsun. Allah kimseyi vatanından, ailesinden, yavrusundan ayrı bırakmasın.

  Rehin tutulan 49 vatandaşımıza karşılık takas yapıldığı hem Cumhurbaşkanı Erdoğan hem de hükümet kalemi tarafından dile getirildi. Baştan belirtmek gerekirse takas olayı da kesinlikle algı operasyonu ürünüdür. Velev ki yapıldı, (onların ifadesi ile) bu mesele militan-lider ile takas edip çözülemeyecek kadar büyük bir meseledir ! Meselenin altının oyulmaması, derine inilmemesi için çok başarılı(!) bir ifade ile takas denildi ! Çocuk olmaya, çocuklaşmaya gerek yok. Bazı yanlışlardan yıllarca ve ısrarla, hem toplum hem de siyasi irade olarak vazgeçemedik. Oysa ABD Dışişleri Bakanı Kerry, rehine krizi çözümünde etken olduklarını açıkça ifade etti. AKP'li bir vekil de operasyona CIA'li gönderme yaptı. John Kerry Türkiye için son olarak, "Pudingi yemeden, içinde ne olduğunu bilemezsin." dedi. Aynı şekilde Pentagon sözcüsü de Türkiye'nin IŞİD'le mücadelesinin kaçınılmaz olduğunu ısrarla ifade etti. Murat Karayılan'ın, "Süreç bitmiştir!" açıklaması ve devamındaki tehditleri de bununla beraber okumak gerekir. Çünkü Karayılan'ın açıklaması, ABD'nin ısrarındaki tehdidi görmeye yeter de artar bile. PKK, IŞİD konusunda ABD'nin görülür kozudur.

  IŞİD ve PKK'nın kolları bölgede kıyasıya savaş halindeler. Daha büyük kanlı savaş ise artık kaçınılmaz görülüyor. Türkiye ileri ki zamanda ABD'nin IŞİD'e müdahale koalisyonuna dahil olmaya daha da zorlanacaktır. Tahminimce dahil de olacaktır.

  Türkiye, aslında kendi milli bütünlüğüne yapılan 2 sinsi operasyonu, kendi yaptığı başarılı operasyon olarak anlatmaya devam ededursun, benden yana ülke geleceği için şimdiden geçmiş olsun.

  Konsolosluk çalışanlarına ve ailelerine tekrardan geçmiş olsun.

(Bu ülkede MİT müsteşarları hangi CV'ye göre atanır, onu da öğrenmiş olduk.)



[1] http://erkintufan01.blogspot.com.tr/2014/03/boynuz-kulag-gecmis.html




27 Temmuz 2014 Pazar

Aynada Gördüğüm !

(Bu gelişi güzel yazılmış bir yazıdır. Tamamen hayal ürünüdür.)

  Havaların sıcaklığından mıdır, dükkandaki telaştan mıdır, çok muhterem biricik sülalemden midir, yoksa sürekli mezun olamama durumumun lavgarca ifade edilmesinden midir; hatta ve hatta ülke gündeminin talk showa çevrilip, insanların bir sağa bir sola yönlendirilip, kendime, zaten başımda yeterince var olan artçılara yenisi eklemek istemeyişimden midir bilmiyorum; sorumsuz, umursamaz,  kısa cevaplı ve öznel-bencil düşünceli birisi olmuş çıkmışım.

  Her gün başımda, bünyemde, zihnimde sirayet eden örneklerden bazı gündem başlıklarım: neden telefonu açmıyorsun, neden aramıyorsun, yaz günü kan mı verilir, tedavini yarım bıraktın, neden uzattın okulu, ehliyet sınavın, ekmeğin suyun kesilmeli madem çalışmıyorsan; Çin Seddi kısa geliyor devri alem olur bunlardan... Toplumun genel kişilik-ahlaki özelliklerinden olan "döverek sevme" ve "baskı yollu ceza" tadında, manevi şiddet içeren bu söylemlere karşılık veremeyecek kadar mecalsiz kalmam bir yana, içten bir tebessüm dahi edemeyecek kadar ruhsuzlaşmam, cesetleşmem son zamanların meşhur lafı; "fıtratımdan" olsa gerek. Yani son derece boş, mesneti söz sahibinin kişiliği ile doğru orantılı, hamasi edebiyatla akıl satıcılığı, nasihat kılıflı riyakarlık kokan bir sürü cümlelerle kurulu bir haçlı ordusu... Bunlar ile kim ya da kimler adam olmuş (başta siz oldunuz mu) bunu gerçekten çok merak ediyorum.

  Sanırım Türkiye'de mutlu olmak için herkesin öncelikle kendi işine gücüne bakması gerekiyor. Bu da gerçek olmayacağı için... İleride Türkiye'ye her gelişimde, bunları hatırladıkça, belki de kaderimi bana bu şekilde çizdiren her bireye içten bir dua ile şükran sunarım.  Ama şu da aşikardır ki; kaderin geçmişinde yapraklar asla kopartılmaz.





16 Mayıs 2014 Cuma

İnsanları Artık Tanıyamıyorum



İnsanları artık tanıyamıyorum.
Belki de uzun zaman önce,
kendim ve kendime dair ne varsa,
birer birer hepsini unutmaya başladığımda,
sona ilk adımımda...
Belki bir müsfid misali,
var olan bir düşmana beyaz bayrak sallıyorum...
Belki de bir biçare misali,
yok olan bir sevdaya hala kucak açıyorum...

İnsanları artık tanıyamıyorum.
Tek dünyanın, matruşka dünyacıkları...
Doyumsuz hazzın, maymun iştahı...
Tek düze gidişatın, kader açmazı...
Acılı çığlığın, sömürü sapmazı...
Bu nasıl bir vecddir ki,
yaraya merhem yerine tuz istettirmekte !
Bu nasıl bir izandır ki,
yerle yeksana saygısızlık ettirtmekte !

İnsanları artık tanıyamıyorum.
Ya kendimi düzeltemiyorum.
Ya da günahı sadece boynumda arıyorum.

12 Mart 2014 Çarşamba

Kaos Teorisi (Chaos Theory)

 

  17 Aralık'ta "Büyük Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonları" başlatıldı. Bu operasyonların gerekçeleri olan teknik takip görüntüleri de özellikle sosyal medya aracılığı ile servis edildi. Aralarında bakan çocukları da olan birçok kişi tutuklandı ve çok sayıda kişi de göz altına alındı. Bu yaşananlar sonrasında Adli Kolluk Yönetmeliği'nde değişiklik yapıldı. . HSYK adli kolluk değişikliğin anayasaya aykırı olduğunu, adli kolluğun savcıların emirlerini yerine getirmekle yükümlü olduğunu beyan etti ve bildiri yayınlandı. Bu bildirinin ardından başbakan Erdoğan HSYK için "Yetkim olsa anında HSYK'yı kaldırırdım." dedi ve talimatı ile HSYK için kanun teklifi hazırlandı. Hükümet cephesinde bunlar olurken, diğer taraftan da rüşvet, tehdit, kanunsuz işe söz verme ve "para eritme" içerikli skandal telefon dinlemeleri (tapeler) servis edildi. Sokakta, kahvehanelerde, iş yerlerinde kısaca her yerde insanlar bunları konuşur oldu. Seçime "Öz kimlikle öz yönetim" sloganı ile giren BDP de seçim sonrası özerklik ilan edeceğini her yerde dile getirdi. Bazı düzenlemeler sonunda HSYK teklifi meclise geldi. Mecliste kavga gürültü ile geçirilen yasa ile HSYK yapısı dağıtıldı ve yetkiler Adalet Bakanı'na devredildi. Bu yasa Cumhurbaşkanı tarafından onaylandı. Buraya kadar olan kısım son 3 ayda yaşananların en kısa anlatımı.

  Olanları yazmak yukarıdaki gibi çok basit. Bugün bu oldu, yarın bu olabilir demek de çok basit. Ama olayların geneline baktığımız zaman farklı olan bazı şeyler var. Türkiye'nin özellikle son 3 ayında çok ciddi değişimler var. Olayları bütünü ile yazmayı çok denedim fakat olayların meydana gelişi ve gelişmesi karşısında ciddi olarak kafa karışıklığı yaşadım. Kendime de şu yönden hak veriyorum; gelişen hadiseler günü birlik olup, insan hayatını anlık etkilediği için ve geçmişten gelen hadiselerin bugün daha bir "azimle" insanlara aşılandığı için artık kendi adımlarımızı, kendi hayatımızı, kendi sorumluluklarımızı bile takip edemez olduk.

  Ülke olarak yaşadığımız bu olaylar aslında Kaos Teorisi'nin somut bir ürünüdür. Türkiye'de şuan yaşanan herşey düzensiz gibi görünse de, aslında işleyiş olarak belirli parametreler ile (aşama aşama) düzenli olarak işlemektedir. Bu düzensizliklerin yeni bir düzen doğuracağı, doğacak bu düzenin belirli başlı olaylar ile kendisini belirgin hale (hissettirici) getireceği algı olarak işlenmektedir. Esas can alıcı bölüm ise kaos teorisinin son önermesidir. Yani; "Ulaşılan yeni düzen, kendiliğinden örgütlenen bir süreç vasıtasıyla kestirilemez bir yöne doğru gelişir." Bugün Türkiye'de tam da bunu yaşamaktayız.

  1 haftada neler oldu ? Türkiye'nin en derin abileri birer birer serbest bırakıldı. 13. Ağır Ceza tahliye kararları için hükümete meydan okudu. Hükümet de HSYK aracılığı ile yanıt verdi. (İlginçtir, Bekir Bozdağ "Tahliye gerekçelerini bilmiyorum." diyebiliyor.) Tahliye olanların içlerinde "Devlet yat dedi yattık, çık dedi çıktık." diyenler oldu. "Cumhuriyeti yeniden kuracağız." diyenler oldu. AKP'ye göz kırpanlar oldu vs. Adalet yerini bulmadı, yerini şaşırdı.

  Ve yürek yakan bir haber geldi, Berkin Elvan hayatını kaybetti. Gencecik bir beden, hayalleri olan bir fikir, aşkı yaşamak isteyen bir yürek, özgürlüğe adım isteyen bir ruh göçüp gitti. Allah rahmet eylesin, ailesine sabır versin. Türkiye öyle bir ruh haline büründü ki, Berkin'in tüm özgürlüğünü; inancını, fikrini ve adını kullanarak provokasyon yapanlara (özellikle de inancı kullanarak) eşlik etti. Matemin öfkeye ve şiddete döndüğü yerde durup iyice düşünmek gerekiyor.

  Mevsiminde açmayan çiçekleri görüp "bahar geldi" diye sevinmemek gerekir. 17 Aralık'ta ne söylediysem bugün de aynısını söylüyorum. Ne devletin gücünü kendi siyasi veya aile çıkarları için kullanan hükümet ve yandaşlarının yanındayım ne de devletin gücünü Türkiye'yi tapeler ile dizayn ederek ele geçirmek isteyenlerin yanındayım. Sonunda boğulsam bile bu denizde yüzmeye devam ederim; asla yılana sarılmam !

  Esen kalın.



2 Mart 2014 Pazar

Boynuz Kulağı Geçmiş


99 Apo Operasyonu
  Olayın öncesi malum; Öcalan ülke ülke kaçıyor, MİT ise bazı kısımlarda takibi kaçırsa da (Kenya'ya gidişi bilinmiyordu) Öcalan'ın gittiği yerleri takip ediyor ve Öcalan'ı izliyordu. 4 Şubat 1999'da CIA'in Ankara istasyon şefi, dönemin MİT müsteşarı Şenkal Atasagun'u ziyaret ediyor. Bu ziyarette CIA Öcalan'ı "koşullu" olarak Türkiye'ye vereceğini; bu koşulun ise Öcalan'ın Türkiye'ye sağ salim getirilmesi, mahkemede adil olarak yargılanması ve öldürülmemesi olduğunu söylüyordu.
  Bu olay üzerine Ankara'da, devletin zirvesinde müthiş bir gizli trafik yaşanıyordu. Şenkal Atasagun durumu dönemin başbakanı Bülent Ecevit'e aktarıyor, Ecevit de vakit kaybetmeden dönemin cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e durumu anlatıyordu. O gece Çankaya Köşkü'nde CB, BB, GKB ve Atasagun arasında gizli bir toplantı yapıldı. Operasyon için bütün yetkiler Atasagun'a verildi. Atasagun CIA şefine "tamam" dedi ve "koşullu protokol" imzalandı. Sonrası ise Öcalan'ın yakalanması, Türkiye'ye geliş serüveni...
 


İtiraf Gibi Demeç
  Dönemin MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun ile yardımcısı Mikdat Alpay Kasım 2000'de, başbakan Ecevit'in izni ile bazı gazetelerin temsilcilerine açıklamalarda bulundu. Öcalan'ın yakalanışından sonraki dönemin değerlendirildiği konuşmalarda Kürtçe TV'den Öcalan'ın durumuna kadar geniş bir söyleşi yapıldı. Açıklamaların en önemli kısmı ise şüphesiz Şenkal Atasagun'un 99 Apo operasyonu hakkındaki söyledikleriydi. Atasagun, "Öcalan'ı getiren de biziz, asılmaması için en büyük mücadeleyi veren de biziz." dedi. [1]
  Kürtçe TV ile devletin kendisini Güneydoğu'ya anlatmasını isteyen Atasagun, bu konunun gerekliliğini savunuyordu. Kürtçe TV ile terör propagandası yapan TV kanallarının önüne geçileceğini iddia ediyordu.
  Açıklamaların yarattığı şok sonrası başbakan Ecevit ise "Açıklamaları anlayışla karşılamak ve değerlendirmek gerekiyor. İdam cezası da kaldırılmalıdır." dedi. [2]  Ve çok enteresandır, Ecevit 2005 yılındaki röportajında Apo için ABD tarafından kendilerine hiçbir koşul sunulmadığını belirtip, "Bize niye Apo'yu veriler onu hala ben de bilmiyorum." dedi. [3] Oysa imzalanan protokolde herşey apaçık belliydi.





Sonuç Olarak 

+  99 Apo operasyonunda
MİT/ABD üst yönetimler (derin yapılar) arasında ciddi bir "çıkar ortaklığı" döndüğü ve Türkiye'nin yanıltıldı aşikar ! ABD bir taşla çok kuş vurdu. ABD, Apo'yu teslim ederek hem Türkiye'nin o dönemki Irak politikasını pasifleştirip işgale zemin hazırladı hem de pimini kendisinin çektiği bombayı, yani Apo'yu kucağımıza verdi.

+  Apo, İmralı'da olduğu süre zarfında Şenkal Atasagun, Emre Taner ve Hakan Fidan (halen görevde) MİT müsteşarlığı yaptılar.

+  Şenkal Atasagun ile "planlı başlattırılan" sözde reformlar, "Kürt meselesini Musa Anter'den öğrendim." diyen Emre Taner döneminde bir adım ileriye taşındı. Hakan Fidan dönemi ile beraber "sona" daha fazla yaklaşıldı. (Planlı başlattırılan dememin sebebi ise, sürecin nedense hep "hediye Öcalan" üzerinden yürümesi.)
+ Atasagun döneminden itibaren baktığımızda, terörle mücadele için öne sürülenler arasındaki ne TRT'nin Kürtçe kanalı işe yaradı ne de diğerleri. Güneydoğu'yu sahiplenemediğimiz gibi daha da ayrıştık. Günümüzde özerklik vurgusu önce Leyla Zana, sonra DTK vasıtası ile ve son olarak da BDP'nin 2014 yerel seçim çalışmalarında coşkuyla dile getirildi. Boy boy Öcalan afişleri asıldı. Öcalan'ın sızdırılan mektubunu unuttuk mu ? Bence unutmamakta yarar var.

+ Şenkal Atasagun, Emre Taner ve Hakan Fidan arasında ciddi bir paralellik söz konusu. Kabul etmek gerekir ki bu süre zarfında başa gelen hükümetler ciddi anlamda yanıltıldı. 
Bu süreçte değişen tek şey; MİT'te her dönem, boynuz kulağı biraz daha fazla geçiyor.

Ve, herkesin delirmek üzere olduğu günümüz ortamında Öcalan'ın İmralı'dan verdiği bu poz karşısında insan gerçekten hayret ediyor. Sanki çıkacağı gün yakınmış gibi... Alay eder gibi... Nerden nereye...

İyi pazarlar dilerim.



[1] 
http://arsiv.sabah.com.tr/2000/11/28/p02.html 

[2] http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/47194.asp 

[3] http://arsiv.sabah.com.tr/2005/04/13/gnd101.html 

22 Aralık 2013 Pazar

Kontr-Espiyonaj Çalışmalarımız Ne Durumda ? (2)


"Kendini ve düşmanını iyi tanıyorsan zafer senin için asla tehlikede değildir." - Sun Tzu

  2015 sözde Ermeni soykırım 100. yıl dönümüne yaklaşırken, ortaya çıkan haberle beraber devletin Kontr-Espiyonaj şubesinin bir an evvel iyileştirilmesi, Espiyonaj çalışmaları ile beraber Kontr-Espiyonaj çalışmalarının da hız kazanması gerekmektedir. Konu sözde Ermeni soykırımı olunca, Ermenistan'da dini ve siyasi yapılar birbirini tamamlayan unsurlar halini almaktadır. Öncelikli olarak, bu yapıları tarihsel örnekleriyle beraber, özet geçerek açıklayalım.

 Siyasi Yapı

  Ermenistan'ın bağımsızlığını sağlamak amacı ile 1890 yılında kurulan "Ermeni Devrimci Federasyonu" ( ARF ) hem Ermenistan Cumhuriyeti içerisinden hem de diasporadaki Ermenilerden ciddi destek gören, ırkçı ve siyasi örgüttür. Taşnaksutyun mahlasını kullanan bu Taşnak Komitesi, bugün dünyanın hemen hemen bütün ülkelerinde faaliyet yürütüyor. 
Bu örgütün istediği iki şey var. İlki sözde soykırımın Türkiye tarafından tanınması. İkincisi ise Türkiye'nin doğusunun Ermeni toprağı olarak yer alması. Bu örgütün, Ermenistan sorununu ortaya çıkartması ve bunu da global ortamda kullanılabilir hale getirmesinde çok büyük rolü var.
  Taşnaklar sadece fikirleri ile değil, bireysel katkılarıyla beraber ASALA ve diğer Ermeni terör örgütlerinin çekirdeğini oluşturmuş, Türkiye içinde ve çeşitli ülkelerde kanlı eylemler gerçekleştirmişlerdir. PKK ile işbirliği içerisinde olmuşlardır. Ayrıca Taşnaklar çeşitli yıllardaki gösterilerinde Türk bayrağımızı defalarca yakmış veya hakaret içeren pankartlar açarak Türklere kin kusmuştur.
  ABD'de bulan "Amerikan Ermeni Ulusal Kongresi" (ANCA) Ermeni Devrimci Federasyonu'nun en mühim koludur ve ABD'de lobi çalışmaları buradan yürütülür. ABD'de Yahudi lobisinden sonra en güçlü 2. lobidir. Bu lobi, özellikle 24 Nisan etkinleri çerçevesinde, ABD'nin Türkiye ilişkilerinin arasına sözde soykırım faktörünü katıp veya senatörler aracılığı ile bunu dile getirtip ortalığı karıştırıyor. 





Dini Yapı


  Ermeniler Hristiyanlığın Katolik, Protestan ve Apolistik mezheplerini, geçmişten günümüze kadar çeşitli sebeplerden dolayı farklı farklı benimsemişlerdir. Ermeni Apolistik Kilisesi (Ortadoks'luğun bir kolu) dünyada yaşayan Ermenilerin büyük çoğunluğunun üye olduğu en eski Hristiyan mezheplerinden birisini oluşturma özelliğinde. Türkiye'de bulunan İstanbul Ermeni Patrikhanesi de bu kilisenin ana idari yapısı arasında yer alıyor.
  Tarihte Osmanlı döneminde cemiyetler kurarak her türlü kanlı baskını ve kara propagandayı yapan bu yapı, 1974 Kıbrıs Barış Harekatı'nda da Rumlar ile birleşip faaliyetlerine devam etmiştir.
  Apolistik Kilisesi sadece dini değerleri ve ibadetleri yansıtmasıyla değil, aynı zamanda Ermenilerin iç ve dış meselelerini dünya genelinde dile getirmek, özellikle de sözde soykırım konusunda ön planda kalmak için gündem oluşturuyor. Bu kilise yapılanması özellikle de 1977 yılından itibaren anti-Türk görüşünü daha da arttırmıştır.
  Diplomatlarımızı katleden birçok Ermeni terörist bu kiliseler tarafından sahiplenilmiş ve Taşnak Partisi'nin desteği ile ayinler düzenlenmiştir. ASALA terör örgütünün bitirilmesinden sonra da (1985) bu görüşlerini küresel alanda yaymak amacı ile (özellikle de kendi kiliselerinin bulunduğu bölgelerde) durumu propagandaya dönüştürmüşlerdir. Günümüzde de bu birliktelik devam etmektedir.
 




2015 Yaklaşırken Apolistik-Taşnak Faaliyetleri

  
  Sözde Ermeni soykırımının 100. yılı yaklaşırken, milli birlik ve devlet bekası adına bazı önemli noktalara dikkat çekmekte fayda var. Dünya genelinde belirli şekillerde örgütlenen Ermenilerin, belirli kesimlerce ortaklaşa veya kendi imkanları ile nasıl lobi faaliyetlerinde bulunduğu, hatta PKK'nın siyasal uzantılarının bunlarla nerede ve kimlerle toplantı yaptığı haberleri gelmeye başladı.

1)  Apolistik Kilisesi geçtiğimiz Eylül ayında (24-27 Eylül 2013) Psikoposlar Meclisi'ni topladı. Sözde soykırımda ölen 1,5 milyon kişiyi 2015 yılına kadar azizler mertebesine (ruhsal kahramanlık) getirileceğini söyleyen kilise ayrıca Türkiye'de hak iddia ettiği yerlerden varlıklarını talep edeceklerini dile getirdi. Apostolik Kilisesi, Ortodoks Hristiyanlığında önemli yer sahibi olduğu için, azizler mertebesi tüm Ortodoks Hristiyanlığı için de önemli gündem maddesi oluyor.

2)
20 Ekim 2013 tarihinde Washington'a giden BDP eşbaşkanı Selahattin Demirtaş burada Ermeni Devrimci Federasyonu yetkilileri ile ANCA'in binasında bir araya geldi. Toplantının daha öncesinde Taşnaklar, Doğu Anadolu Bölgesi için BDP'yi sözlü olarak uyarıp, gerekirse bu bölge için mücadele edecekleri dile getirilmişti. Washington'daki görüşmelerden sonra yapılan açıklamalar neticesinde de bölge için sıkı pazarlıkların yapıldığı anlaşılıyor.



3) Selahattin Demirtaş'ın Washington'da ARF ile bir araya gelmesinden sonra Taşnakların gençlik organizasyonu AYF'yi (Ermeni Gençlik Federasyonu) 30 Kasım 2013 tarihinde Diyarbakır'da düzenlenen BDP'nin 1. Gençlik Kongresi'nde ağırladı. Buradaki görüşmelerden sonra ARF yayın organı Armenian Weekly haberine göre BDP'nin Türkiye'de "sözde soykırımı tanınması için çalışacağı" söylendi.




4)  Dikkat çeken, kesinlikle atlanmaması gereken bir husus da "Sosyalist Enternasyonal" organizasyonunun faaliyetleridir. Sosyalist Enternasyonal'in başkan yardımcısı CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, organizasyonun danışman partilerinden birtanesi BDP'dir. Ermeni Devrimci Federasyonu (ARF) da Sosyalist Enternasyonal'in tam üye ülkeleri arasında yer almaktadır. 11-12 Kasım 2013 tarihinde, CHP'nin ev sahipliğini yaptığı bu organizasyonda konuşan Kılıçdaroğlu'nun "Herkesin bildiği sebeplerden ötürü 92 yıl sonra gerçekleşen bu buluşma, tarihi bir anlam ifade ediyor." sözünü iyi okumak gerekiyor. Bununla beraber, Ermeni bir delegenin toplantıda sözde soykırımı anması ve devamında CHP'den gelen "nazik itiraz tavrını" da iyi okumak gerekiyor.




 Sonuç

  2012 yılında Fransa meclisinden "sözde soykırımı inkar edenleri cezalandırma" yasasını geçmesinden, Fransa Anayasa Konseyi'nin bu yasayı reddetmesi arasında geçen süre içerisinde (yaklaşık 2,5 ay) Türkiye iç gündeminin ve Türk dış politikasının nasıl meşgul edildiği test edildi. Bununla beraber her yıl "acaba ABD başkanı soykırım diyecek mi demeyecek mi?" tartışmalarında kayboluyoruz ve ağızdan çıkacak bir kelimeye bakıyoruz. Diasporanın mali kaynağının (Ermenistan için toplanan paralar) en güçlü yeri olan Rusya'ya da daha ayrı dikkat edilmelidir.
 
  Ermenilerin başta ABD'deki diasporası olmak üzere lobi faaliyetlerine aralıksız devam ettiği bilgileri sürekli geliyor. Özellikle Taşnaklar bunun için her yolu deniyor. Tüm bunların yanında kuvvetle muhtemel ortaya farklı boyutta bir Kürt Sorunu çıkartacak olan BDP'nin Ermeniler ile bu sıkı diyaloğunu daha da geliştirip bölgedeki görevini daha net yerine getireceğini, CHP'nin ise ABD'deki bağlantıları ve Sosyalist Enternasyonaller ile beraber izleyeceği yolun bu süreci bambaşka yere taşıyacağı, böylelikle herşeyin daha zor bir hal alacağı aşikar.

  Bu durumların 2015 yılı ile beraber küresel bir boyut kazanarak, bunun aleyhimize kullanılmasını önüne geçilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde ciddi bir politik krizin yanında daha ciddi bir ekonomik kriz ile karşı karşıya kalabiliriz. Akdamar'ın restore edilip ayine izin verilmesi, Ermenistan ile milli maç oynanması, Ermenistan'a ziyaret gerçekleştirilmesi, bu bölücü faaliyetleri değiştirmeyecektir. Bütün bunların üstesinden gelmek için devletin gerekli ciddi adımları, ne pahasına olursa olsun bir an evvel atması gerekmektedir.



( 3. bölümde: Biri magazinlik ama diğeri saklı ; kim bu Amerikalılar ? )


9 Aralık 2013 Pazartesi

Kontr-Espiyonaj Çalışmalarımız Ne Durumda ? (1)


  Espiyonaj ve Kontr-Espiyonaj istihbarat teşkilatlarının olmazsa olmaz iki mühim şubesidir. Gerekli olabilecek her türlü materyal, argüman ve kişiler kullanılarak istihbaratın toplanması ve toplanan bu istihbaratın bu şubece gerekli koşullarda işlenip servis edilmesine espiyonaj (casusluk) denir. Kontr-espiyonaj ise espiyonaja karşı koyma (karşı casusluk) anlamı taşır. Kontr-espiyonajda, casusluk yapanlar veya vatana ihanet eden, dışarı bilgi sızdıranların tespit edilmesi ve yakalanması, sızan bilginin engellenmesi ve yapılmak istenen dış kaynaklı faaliyetlerin durdurulma çalışmaları vardır.


  Espiyonaj gibi kontr-espiyonaj da bir devletin göz bebeğidir. İkisi de beka meselesidir. Kontr-espiyonaj çalışması, oluşacak hengamelerin arasında karşıdan gelebilecek sıyrılma hamlelerini, karşı saldırı ve/veya savunma hamlelerini, iz kaybettirme hamlelerini, kabuğa çekilme-donma ve hücreleri uyandırma hamlelerinin adım adım tahminlerin somut veriler ile ortaya konması ile yapılır. Bu da ciddi bir birikim, emek, sabır, vatan sevgisi, stratejik perspektif ve zeka gerektirir.

 Türkiye de, özellikle jeopolitik ve jeostratejik konumu itibari ile bu şubeden ciddi anlamda yararlanması gerekmektedir. Bugün Türkiye, yıllarca çektiği gibi bugün de vatan hainliği yapanlardan, en çok vatanı içten vuranlardan, satanlardan çekiyor ! Sızılmadık kurum, girilmedik dehliz neredeyse kalmadı gibi Türkiye'de. Böcekler, kasetler, ses kayıt cihazları, belge sızıntıları... Bunları tespit edecek birim olan Kontr-espiyonaj şubesi ise Türkiye'de maalesef pasifize edilmiş durumda.

  İstihbarat birimimiz, şuan sınırlarımızda özellikle KCK üst yapısı ile iyi ilişkiler kurma çalışmaları yürüten; Doğu Akdeniz, Güneydoğu ve Doğu Anadolu'da faaliyet içerisinde olan El Muhaberat (Suriye) ve özellikle de SAVAMA'nın (İran) espiyonaj çalışmalarına karşı koyamıyorken, 2015 yılı yani sözde Ermeni soykırımın 100. yılında, şimdiden uluslararası alanda çalışmalarına başlayan Ermeni lobilerine ve onların iç ve dış destekçilerine (diğer yazıda bu destekçiler -bazıları adları ile- yazılacak) nasıl "karşı istihbarat" ile cevap verebilecek ?

  MİT'in kendisini ve müsteşarını basın yolu ile savunur hale getirilmesi ve bunun siyasi erkler ile ekranlardan meydanlara kadar dile getirilmesi, bununla da yetinilmeyip sosyal medyada konuyu kampanya haline getirilmesi (dünyada örneği yok); bunun yanında, eleştirilerin odak noktası Gezi Parkı olayları için, Beşiktaş'ta bulunan İstanbul MİT Bölge Başkanlığı'na yaklaşık 150-200 metre yakınındaki olaylara bölge başkanlığının duyarsızlığı ve önceden alınan bazı istihbaratların değerlendirilmemiş olmasının dile getirilmesi, buna rağmen bölge başkanlığının nedense "kampanyacılar" tarafından hiç hedefe konmaması... Hangisini savunmak kolay ? Hangisini tartışmak zor ? "İ.N'ler gider A.D'ler gelir; A.D'ler gider yeni İ.N.'ler gelir." dersek durumu çözüyor muyuz ? Neler ile uğraşmamız gerekirken neler ile meşgul olduğumuzun açık göstergesidir bunlar. Biz devletimize sahip çıkmasına çıkıyoruz, hep de sahip çıkarız. Bunu her zaman her yerde açıkça dile getiririz. Ama devlet, kendisine sahip çıkıp, kendi geleceğine yönelik önlemleri alıyor mu ?

  (2. bölümde lobi çalışmalarında iç-dış neler oluyor ?)