22 Aralık 2013 Pazar

Kontr-Espiyonaj Çalışmalarımız Ne Durumda ? (2)


"Kendini ve düşmanını iyi tanıyorsan zafer senin için asla tehlikede değildir." - Sun Tzu

  2015 sözde Ermeni soykırım 100. yıl dönümüne yaklaşırken, ortaya çıkan haberle beraber devletin Kontr-Espiyonaj şubesinin bir an evvel iyileştirilmesi, Espiyonaj çalışmaları ile beraber Kontr-Espiyonaj çalışmalarının da hız kazanması gerekmektedir. Konu sözde Ermeni soykırımı olunca, Ermenistan'da dini ve siyasi yapılar birbirini tamamlayan unsurlar halini almaktadır. Öncelikli olarak, bu yapıları tarihsel örnekleriyle beraber, özet geçerek açıklayalım.

 Siyasi Yapı

  Ermenistan'ın bağımsızlığını sağlamak amacı ile 1890 yılında kurulan "Ermeni Devrimci Federasyonu" ( ARF ) hem Ermenistan Cumhuriyeti içerisinden hem de diasporadaki Ermenilerden ciddi destek gören, ırkçı ve siyasi örgüttür. Taşnaksutyun mahlasını kullanan bu Taşnak Komitesi, bugün dünyanın hemen hemen bütün ülkelerinde faaliyet yürütüyor. 
Bu örgütün istediği iki şey var. İlki sözde soykırımın Türkiye tarafından tanınması. İkincisi ise Türkiye'nin doğusunun Ermeni toprağı olarak yer alması. Bu örgütün, Ermenistan sorununu ortaya çıkartması ve bunu da global ortamda kullanılabilir hale getirmesinde çok büyük rolü var.
  Taşnaklar sadece fikirleri ile değil, bireysel katkılarıyla beraber ASALA ve diğer Ermeni terör örgütlerinin çekirdeğini oluşturmuş, Türkiye içinde ve çeşitli ülkelerde kanlı eylemler gerçekleştirmişlerdir. PKK ile işbirliği içerisinde olmuşlardır. Ayrıca Taşnaklar çeşitli yıllardaki gösterilerinde Türk bayrağımızı defalarca yakmış veya hakaret içeren pankartlar açarak Türklere kin kusmuştur.
  ABD'de bulan "Amerikan Ermeni Ulusal Kongresi" (ANCA) Ermeni Devrimci Federasyonu'nun en mühim koludur ve ABD'de lobi çalışmaları buradan yürütülür. ABD'de Yahudi lobisinden sonra en güçlü 2. lobidir. Bu lobi, özellikle 24 Nisan etkinleri çerçevesinde, ABD'nin Türkiye ilişkilerinin arasına sözde soykırım faktörünü katıp veya senatörler aracılığı ile bunu dile getirtip ortalığı karıştırıyor. 





Dini Yapı


  Ermeniler Hristiyanlığın Katolik, Protestan ve Apolistik mezheplerini, geçmişten günümüze kadar çeşitli sebeplerden dolayı farklı farklı benimsemişlerdir. Ermeni Apolistik Kilisesi (Ortadoks'luğun bir kolu) dünyada yaşayan Ermenilerin büyük çoğunluğunun üye olduğu en eski Hristiyan mezheplerinden birisini oluşturma özelliğinde. Türkiye'de bulunan İstanbul Ermeni Patrikhanesi de bu kilisenin ana idari yapısı arasında yer alıyor.
  Tarihte Osmanlı döneminde cemiyetler kurarak her türlü kanlı baskını ve kara propagandayı yapan bu yapı, 1974 Kıbrıs Barış Harekatı'nda da Rumlar ile birleşip faaliyetlerine devam etmiştir.
  Apolistik Kilisesi sadece dini değerleri ve ibadetleri yansıtmasıyla değil, aynı zamanda Ermenilerin iç ve dış meselelerini dünya genelinde dile getirmek, özellikle de sözde soykırım konusunda ön planda kalmak için gündem oluşturuyor. Bu kilise yapılanması özellikle de 1977 yılından itibaren anti-Türk görüşünü daha da arttırmıştır.
  Diplomatlarımızı katleden birçok Ermeni terörist bu kiliseler tarafından sahiplenilmiş ve Taşnak Partisi'nin desteği ile ayinler düzenlenmiştir. ASALA terör örgütünün bitirilmesinden sonra da (1985) bu görüşlerini küresel alanda yaymak amacı ile (özellikle de kendi kiliselerinin bulunduğu bölgelerde) durumu propagandaya dönüştürmüşlerdir. Günümüzde de bu birliktelik devam etmektedir.
 




2015 Yaklaşırken Apolistik-Taşnak Faaliyetleri

  
  Sözde Ermeni soykırımının 100. yılı yaklaşırken, milli birlik ve devlet bekası adına bazı önemli noktalara dikkat çekmekte fayda var. Dünya genelinde belirli şekillerde örgütlenen Ermenilerin, belirli kesimlerce ortaklaşa veya kendi imkanları ile nasıl lobi faaliyetlerinde bulunduğu, hatta PKK'nın siyasal uzantılarının bunlarla nerede ve kimlerle toplantı yaptığı haberleri gelmeye başladı.

1)  Apolistik Kilisesi geçtiğimiz Eylül ayında (24-27 Eylül 2013) Psikoposlar Meclisi'ni topladı. Sözde soykırımda ölen 1,5 milyon kişiyi 2015 yılına kadar azizler mertebesine (ruhsal kahramanlık) getirileceğini söyleyen kilise ayrıca Türkiye'de hak iddia ettiği yerlerden varlıklarını talep edeceklerini dile getirdi. Apostolik Kilisesi, Ortodoks Hristiyanlığında önemli yer sahibi olduğu için, azizler mertebesi tüm Ortodoks Hristiyanlığı için de önemli gündem maddesi oluyor.

2)
20 Ekim 2013 tarihinde Washington'a giden BDP eşbaşkanı Selahattin Demirtaş burada Ermeni Devrimci Federasyonu yetkilileri ile ANCA'in binasında bir araya geldi. Toplantının daha öncesinde Taşnaklar, Doğu Anadolu Bölgesi için BDP'yi sözlü olarak uyarıp, gerekirse bu bölge için mücadele edecekleri dile getirilmişti. Washington'daki görüşmelerden sonra yapılan açıklamalar neticesinde de bölge için sıkı pazarlıkların yapıldığı anlaşılıyor.



3) Selahattin Demirtaş'ın Washington'da ARF ile bir araya gelmesinden sonra Taşnakların gençlik organizasyonu AYF'yi (Ermeni Gençlik Federasyonu) 30 Kasım 2013 tarihinde Diyarbakır'da düzenlenen BDP'nin 1. Gençlik Kongresi'nde ağırladı. Buradaki görüşmelerden sonra ARF yayın organı Armenian Weekly haberine göre BDP'nin Türkiye'de "sözde soykırımı tanınması için çalışacağı" söylendi.




4)  Dikkat çeken, kesinlikle atlanmaması gereken bir husus da "Sosyalist Enternasyonal" organizasyonunun faaliyetleridir. Sosyalist Enternasyonal'in başkan yardımcısı CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, organizasyonun danışman partilerinden birtanesi BDP'dir. Ermeni Devrimci Federasyonu (ARF) da Sosyalist Enternasyonal'in tam üye ülkeleri arasında yer almaktadır. 11-12 Kasım 2013 tarihinde, CHP'nin ev sahipliğini yaptığı bu organizasyonda konuşan Kılıçdaroğlu'nun "Herkesin bildiği sebeplerden ötürü 92 yıl sonra gerçekleşen bu buluşma, tarihi bir anlam ifade ediyor." sözünü iyi okumak gerekiyor. Bununla beraber, Ermeni bir delegenin toplantıda sözde soykırımı anması ve devamında CHP'den gelen "nazik itiraz tavrını" da iyi okumak gerekiyor.




 Sonuç

  2012 yılında Fransa meclisinden "sözde soykırımı inkar edenleri cezalandırma" yasasını geçmesinden, Fransa Anayasa Konseyi'nin bu yasayı reddetmesi arasında geçen süre içerisinde (yaklaşık 2,5 ay) Türkiye iç gündeminin ve Türk dış politikasının nasıl meşgul edildiği test edildi. Bununla beraber her yıl "acaba ABD başkanı soykırım diyecek mi demeyecek mi?" tartışmalarında kayboluyoruz ve ağızdan çıkacak bir kelimeye bakıyoruz. Diasporanın mali kaynağının (Ermenistan için toplanan paralar) en güçlü yeri olan Rusya'ya da daha ayrı dikkat edilmelidir.
 
  Ermenilerin başta ABD'deki diasporası olmak üzere lobi faaliyetlerine aralıksız devam ettiği bilgileri sürekli geliyor. Özellikle Taşnaklar bunun için her yolu deniyor. Tüm bunların yanında kuvvetle muhtemel ortaya farklı boyutta bir Kürt Sorunu çıkartacak olan BDP'nin Ermeniler ile bu sıkı diyaloğunu daha da geliştirip bölgedeki görevini daha net yerine getireceğini, CHP'nin ise ABD'deki bağlantıları ve Sosyalist Enternasyonaller ile beraber izleyeceği yolun bu süreci bambaşka yere taşıyacağı, böylelikle herşeyin daha zor bir hal alacağı aşikar.

  Bu durumların 2015 yılı ile beraber küresel bir boyut kazanarak, bunun aleyhimize kullanılmasını önüne geçilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde ciddi bir politik krizin yanında daha ciddi bir ekonomik kriz ile karşı karşıya kalabiliriz. Akdamar'ın restore edilip ayine izin verilmesi, Ermenistan ile milli maç oynanması, Ermenistan'a ziyaret gerçekleştirilmesi, bu bölücü faaliyetleri değiştirmeyecektir. Bütün bunların üstesinden gelmek için devletin gerekli ciddi adımları, ne pahasına olursa olsun bir an evvel atması gerekmektedir.



( 3. bölümde: Biri magazinlik ama diğeri saklı ; kim bu Amerikalılar ? )


9 Aralık 2013 Pazartesi

Kontr-Espiyonaj Çalışmalarımız Ne Durumda ? (1)


  Espiyonaj ve Kontr-Espiyonaj istihbarat teşkilatlarının olmazsa olmaz iki mühim şubesidir. Gerekli olabilecek her türlü materyal, argüman ve kişiler kullanılarak istihbaratın toplanması ve toplanan bu istihbaratın bu şubece gerekli koşullarda işlenip servis edilmesine espiyonaj (casusluk) denir. Kontr-espiyonaj ise espiyonaja karşı koyma (karşı casusluk) anlamı taşır. Kontr-espiyonajda, casusluk yapanlar veya vatana ihanet eden, dışarı bilgi sızdıranların tespit edilmesi ve yakalanması, sızan bilginin engellenmesi ve yapılmak istenen dış kaynaklı faaliyetlerin durdurulma çalışmaları vardır.


  Espiyonaj gibi kontr-espiyonaj da bir devletin göz bebeğidir. İkisi de beka meselesidir. Kontr-espiyonaj çalışması, oluşacak hengamelerin arasında karşıdan gelebilecek sıyrılma hamlelerini, karşı saldırı ve/veya savunma hamlelerini, iz kaybettirme hamlelerini, kabuğa çekilme-donma ve hücreleri uyandırma hamlelerinin adım adım tahminlerin somut veriler ile ortaya konması ile yapılır. Bu da ciddi bir birikim, emek, sabır, vatan sevgisi, stratejik perspektif ve zeka gerektirir.

 Türkiye de, özellikle jeopolitik ve jeostratejik konumu itibari ile bu şubeden ciddi anlamda yararlanması gerekmektedir. Bugün Türkiye, yıllarca çektiği gibi bugün de vatan hainliği yapanlardan, en çok vatanı içten vuranlardan, satanlardan çekiyor ! Sızılmadık kurum, girilmedik dehliz neredeyse kalmadı gibi Türkiye'de. Böcekler, kasetler, ses kayıt cihazları, belge sızıntıları... Bunları tespit edecek birim olan Kontr-espiyonaj şubesi ise Türkiye'de maalesef pasifize edilmiş durumda.

  İstihbarat birimimiz, şuan sınırlarımızda özellikle KCK üst yapısı ile iyi ilişkiler kurma çalışmaları yürüten; Doğu Akdeniz, Güneydoğu ve Doğu Anadolu'da faaliyet içerisinde olan El Muhaberat (Suriye) ve özellikle de SAVAMA'nın (İran) espiyonaj çalışmalarına karşı koyamıyorken, 2015 yılı yani sözde Ermeni soykırımın 100. yılında, şimdiden uluslararası alanda çalışmalarına başlayan Ermeni lobilerine ve onların iç ve dış destekçilerine (diğer yazıda bu destekçiler -bazıları adları ile- yazılacak) nasıl "karşı istihbarat" ile cevap verebilecek ?

  MİT'in kendisini ve müsteşarını basın yolu ile savunur hale getirilmesi ve bunun siyasi erkler ile ekranlardan meydanlara kadar dile getirilmesi, bununla da yetinilmeyip sosyal medyada konuyu kampanya haline getirilmesi (dünyada örneği yok); bunun yanında, eleştirilerin odak noktası Gezi Parkı olayları için, Beşiktaş'ta bulunan İstanbul MİT Bölge Başkanlığı'na yaklaşık 150-200 metre yakınındaki olaylara bölge başkanlığının duyarsızlığı ve önceden alınan bazı istihbaratların değerlendirilmemiş olmasının dile getirilmesi, buna rağmen bölge başkanlığının nedense "kampanyacılar" tarafından hiç hedefe konmaması... Hangisini savunmak kolay ? Hangisini tartışmak zor ? "İ.N'ler gider A.D'ler gelir; A.D'ler gider yeni İ.N.'ler gelir." dersek durumu çözüyor muyuz ? Neler ile uğraşmamız gerekirken neler ile meşgul olduğumuzun açık göstergesidir bunlar. Biz devletimize sahip çıkmasına çıkıyoruz, hep de sahip çıkarız. Bunu her zaman her yerde açıkça dile getiririz. Ama devlet, kendisine sahip çıkıp, kendi geleceğine yönelik önlemleri alıyor mu ?

  (2. bölümde lobi çalışmalarında iç-dış neler oluyor ?)

14 Ağustos 2013 Çarşamba

Stabil Paradigmada Değişim : Öcalan'ın Gücü ! (2)

Öcalan İçin Seferberlik (1.Kısım)




Terör örgütü PKK'nın elebaşısı Abdullah Öcalan'ın özgürlüğü için 6 Eylül 2012 tarihinden itibaren Belçika'nın başkenti Brüksel'de düzenlenen basın açıklaması ile startı verilen , dünyanın çeşitli yerlerinde imza kampanyaları başlatıldı ve bunlarla beraber sık sık konferanslar ve toplantılar yapılıyor. Ülke olarak bütünlüğümüze ve geleceğimize , uluslararası dayatmalar ile dışarıdan artık ciddi anlamda müdahaleler gerçekleştiriliyor.

  Bolivya'nın mevcut iktidarı olan Sosyalizme Doğru Hareket Partisi (MAS) gençlik kolları toplantısında , bebek katili Öcalan için yapılacak özgürlük kampanyasının ülke çapında yürütülmesine karar verildi. Bu toplantıda konuşan MAS gençlik kolları koordinatörü Juan Carlos Olguin da Öcalan'ı , PYD'ye bağlı YPG'li teröristleri ve tüm teröristleri selamladı. Öcalan'ın konfederal bir düşünceye sahip olduğunu ve bunun Bolivya'da da var olduğunu belirtti. Kararın açıklanmasından sonra kampanyaya ilk olarak MAS'ın kalesi olan Potosi şehrindeki Copacabana Lisesi öğrencileri destek verdi. Öğrenciler imza kampanyasında, öğretmenlere ve velilere de imzalatarak Öcalan için 300 imza topladı.

  Filipinler'de 220 örgütten oluşan Cordillera Halkların Birliği-CPA, bebek katili Öcalan'ın özgürlüğü için uluslar arası alanda yürütülen imza kampanyasına destek vereceklerini açıkladı. CPA başkanı Windel Bolinget, Kürdistan'ın kendi kaderini tayin etmesi gerektiğini, Öcalan'ın derhal ve koşulsuz serbest bırakılması gerektiğini belirtti.

  Ermenistan'da birçok grup imza kampanyasına destek verdi. İlk olarak Erivan'da halk toplantısı yapıldı ve imzalar atıldı. Toplantıda Kürdistan komitesi üyesi Davut Karasu, tüm içtenlikleri ile kampanyaya destek verdiklerini belirtti. Ermenistan'ın Kürt Cemaati de kampanyaya destek vererek Erivan'da stand kurarak imza topladı. Erivan'a bağlı olan Aboviyan'da kampanyanın resmi olarak yürütülmesine karar verildi , çok sayıda imza atıldı. Aqbaran kentinde de 6 kişi tarafından yürütülen kampanyada binlerce imza toplandı.


  Rusya'da bebek katili Öcalan'ın özgürlüğü için uluslararası alana taşınan imza kampanyasına destek çalışanları 1 yıldır devam ediyor. Saratov'da (eyalet) ve Moskova'nın (başkent) farklı büyük meydanlarında , Rusya'ya bağlı Adıgey Cumhuriyeti'nde , çevresinde Öcalan posterleri asılı birçok stand kuruldu ve imzalar atıldı.
  Standların dışında bireysel olarak imza toplayan kişiler de oldu. Nijniy Novgorod'ta ( Rusya'da 4. büyük kent) yaşayan Ermenistan doğumlu Qero Ûsoyan ve Tambov'da (eyalet) yaşayan Rus Galine Fiyodernova binlerce imza topladı.
  İmza kampanyaları dışında, Öcalan'ın özgürlüğü için toplantılar ve konferanslar da yapılıyor. Moskova'da, çok sayıda aydın, tarihçi ve akademisyenin katıldığı, Kürdistan Ulusal Kongresi (KNK) öncülüğündeki toplantı yapıldı. Toplantıda Öcalan'ın özgür kalması yönünde yapılan açıklamadan sonra yapılan imza kampanyasına destek verilerek tüm katılımcılar imzalarını attılar. Ayrıca, Moskova'da açılan bir stand sonrası Moskova Kürt Evi'nde Öcalan'ın özgürlüğü ve bağımsız Kürdistan için toplantı yapıldı. Toplantıda konuşmacı olan KNK Rusya Temsilcisi Camal Deniz,  Öcalan ve Kürdistan'ın özgürlüğü için herkesi örgütlenerek mücadeleye çağırdı.
  Moskova'da düzenlenen "3. Uluslararası Kürt Konferansı" bu faaliyetler ayrı bir öneme sahip . Yapılan bu konferansa PKK'nın Suriye kolu olan PYD'nin lideri Salih Müslim , BDP Bitlis Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu , Rusya Federasyonundan parlamenterler ve örgüt temsilcinin katıldı.
Konferansın açılış konuşmasında Prof. Oleg Peresipkin, özgür Kürdistan için diplomat kadroların yetiştirilmesine yardımcı olabileceklerini anlattı. Konuşmacılardan Adil Rusya Partisi milletvekili Aleksey Mitrofanov, PYD'nin Suriye'de özerkliği yavaş yavaş inşa edildiğinden bahsetti. PYD lideri Salih Müslim, Rojavalı birçok insanın Rusya'da okuyup , burada ev bark sahibi olduğunu , para kazandığını aktararak bu kişilerin Rusya ve Rojava arasında birer köprü oluşturduğunu söyledi. Batılı güçlerden şikayet eden Müslim Rusya'dan destek istedi. Konferansta Rusya yönetimine Suriye Kürtlerinin özerklik statüsünün tanınması için öneride bulunuldu ve BM çatısı altında Kürt sorununa dönük uluslararası bir konferans yapılması kararları alındı.

  İmza konusunda çeşitli haberler yapıldı. Bir çok haber sitesi , imzaların sayısının şok edici azlıkta olduğu ve meselenin ilgi görmediği hakkında haber yaptı. Mesele imza adedi değil. Burada asıl mesele , bir cinayet şebekesi olan ve binlerce insanımızın katili , PKK'nın kurucusu Abdullah Öcalan'a uluslararası alanda desteğin artmasıdır. Bu toplantılara katılan çok sayıda siyasetçi , akademisyen , yazar , aydın ve isimleri karanlıklarda gizlenen o malum eller zaten Türkiye'nin milli bütünlüğüne düşman kesimdi. Peki, dünya genelinde böyle bir çalışma acaba Türkiye düşmanı kaç yabancı siyasi aktörü cezbetti ? Faiz lobileri bu kesimler için çalışmaz mı ? Ya da kimlerin çalıştığı acaba açıklanamaz mı ? Dış politikada demek sadece "komşularla sıfır sorun" mu demek ? Aslında ilk başta sormak gerekirdi ; bunlar biliniyor mu ?

6 Ağustos 2013 Salı

Stabil Paradigmada Değişim : Öcalan'ın Gücü ! (1)



Açlık Grevleri ve İlk Güç


  On binlerce kişinin katili ve müsebbibi "bebek katili Apo" iken ; birden , etnik barış simgesi , arabulucu ve iyilik meleği haline dönüştürülen Abdullah Öcalan'ın son 1 sene içerisinde elinin nasıl güçlendirildiğinden bahsedelim.

  12 Eylül 2012 tarihinde KCK tutukluları kaldıkları hapishanelerde "anadilde savunma hakkı" ve "Öcalan'a özgürlük" için açlık grevine başladılar. İmralı-BDP-AKP hattında yoğun görüşme trafiği kirli meyvesini verdi. Abdullah Öcalan konuyla ilgili "Bu eylem yerini bulmuş ve amacına ulaşmıştır." dedi. Abdullah Öcalan'ın "eylemi bitirin" çağrısı üzerine açlık grevleri sona erdi.
  Adalet Bakanı Sadullah Ergin ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da yaptığı açıklamalar ile durumu Abdullah Öcalan ile devlet görevlileri vasıtası ile görüştüklerini üstü kapalı belirttiler. Başbakan Erdoğan açlık grevlerinin ilk zamanlarında "Bunlar blöf , şantaj. Bunlara asla boyun eğmeyeceğiz." dese de , anadilde savunma önce tasarı olarak hazırlandı daha sonra da AKP ve BDP'nin oyları ile meclisten geçti.
  Esas nokta açıklamalar ise Erzurum'da grev sözcüsü olarak konuşan Deniz Kaya ve DTK Eş Genelbaşkanı Aysel Tuğluk'tan geldi.  Deniz Kaya "Kürt sorununun demokratik çözümü için kendi bedenlerimizi ortaya koyduk." derken Aysel Tuğluk da "İmralı ve Kandil olmadan hiçbir çözümün olmayacağı ortadadır." açıklamasını yaptı.
  Böylece Abdullah Öcalan yaklaşık 2 ay süren açlık grevleri boyunca KCK yönetimi ve PKK üzerinde , bunların destekçisi BDP ve seçmeni üzerinde adını ve gücünü arttırdı.

 
Sızıntı Tutanak

  AKP ve BDP oyları ile çıkartılan anadilde savunma yasasının Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından onaylanmasından yaklaşık 3 hafta sonra , yani 23 Şubat 2013 tarihinde BDP milletvekillerinden Pervin Buldan , Sırrı Süreyya Önder ve Altan Tan İmralı'da terörist başı Abdullah Öcalan ile bir görüşme gerçekleştirdi. Bu görüşmenin zabıtları sızdırılarak 28.02.2012 tarihinde Milliyet Gazetesi'nde Namık Durukan imzalı haberle yayınlandı.
  Sızıntı tutanaklarda Türkiye'nin geleceğini çok yakından ilgilendiren kirli konular var. Bu tutanaklarda yer alan ifadelerde Öcalan , süreç içerisinde tek taraflı çekilme olmayacağını ; yani , PKK'lılar gibi askerlerimizin de geri çekilmesi ile sürecin sağlıklı yürüyeceğini söylüyor. Ayrıca Öcalan , çekildikten sonra sınırdışında PKK'yı daha da büyüteceklerini söylüyor ve aksini inkar edene inanmadığını belirtiyor.
  Kuvvetle muhtemel Öcalan , bu inancıyla paralel olarak "Kürtler kendi kendilerini yönetecektir. Şu anda yasa dayatılırsa büyük alerji yaratır. İlerde olabilir." diyor. Bugün de bunun aşamalarını görüyoruz. Türkiye içinde , Kuzey Irak'ta ve Avrupa'da yapılan kongrelerde bunlar açıkça dile getiriliyor.
  Bu tutanaklarda sızanların en dikkat çekeni ise , belki de bu sürecin başlatılmasının ana nedeni olan ve gündeme geldiği andan itibaren büyük tartışmalara yol açan "başkanlık sistemi" ! Başbakan Erdoğan'ın başkanlık sistemini çok istediği aşikar. Bazı bakanların ve bazı milletvekillerinin de başkanlık sistemine geçilmesi yönünde yaptığı açıklamalar var. En son meclis başkanı Cemil Çiçek de bu konuya değinerek süreci sekteye uğratacak bir yasa olmadığını ve başkanlık sisteminin diğer parti liderleri ile de görüşülmesi gerektiğini söyledi. Öcalan sızdırılan tutanaklarda başkanlık sistemi konusu için "Biz Tayyip (Erdoğan) Bey'in başkanlığını destekleriz. Biz AKP ile bu temelde bir başkanlık ittifakına gidebiliriz." diyor.
  Bu sızıntı Oslo görüşmelerine benzer bir rezalet yaşattı ve içerik olarak tarafların "asıl amaçları" konusunda nasıl istişare ettiklerini , aşamalardaki danışıklı dövüşleri ile öğrenmiş olduk.


27 Nisan 2013 Cumartesi

Tavize Örnek : Unutulan Açlık Grevleri !

  Kafa karıştırmak ya da tatlı canınız da sıkmak gibi olmasın ama eskiye dönük birkaç hadise anlatmak istiyorum. Unutulduğunu düşündüğüm , 12 Eylül 2012 tarihinde PKK-KCK tutuklularının hapishanelerde başlattığı açlık grevlerini hatırlatmak istiyorum.

  Bu grevin 2 amacı vardı. Birisi "anadilde savunma talebi" ikincisi ise "bebek katili Öcalan'a özgürlük" !

  Yaşanılan bu kriz gün gün büyüdü. Bunlar gerçekleşirken BDP , AKP , meclis başkanlığı ve köşk arasında müthiş bir trafik yaşandı. Bu trafikte konuşulan tek birşey vardı. O da AKP'nin 2023 vizyonunda da yer alan " anadilde savunma hakkı " ! Zaten grevin ikinci amacı birincisinin gerçekleşmesine yönelik bir hamle olduğu aşikardı.
 
  Başbakan Erdoğan konu ile ilgili " Açlık grevi yoktur. Bunlar şantajdır , blöftür , şovdur. Şantajlar karşısında boyun eğmeyiz ! Pabuç bırakmayacağız. " dedi fakat Adalet Bakanı Sadullah Ergin konuyla ilgili olarak bebek katili Öcalan ile görüşüldüğünü ifade ederek " Bu yeni bir durum değil. İhtiyaç duyulan zeminde görüşme yapıldı , yapılır da. " dedi. Bülent Arınç da Sadullah Ergin'i doğrulayarak : " Yaptığımız temasların olumlu sonuç vereceğini tahmin ederek her an açlık grevlerinin bittiğini duyabiliriz. " dedi.

  Sesi kesilmesi gerekirken AKP sayesinde ağzına mikrofon takılan ve Kandil-İmralı hattı basın yollu iletişimi kurdurulan bebek katili Öcalan'dan emir geldi ve Öcalan " Bu eylem yerini bulmuş ve amacına ulaşmıştır. Hiçbir tereddütte kalmadan , bir an önce açlık grevlerine son versinler ! " dedi.
 
  Açlık grevleri sona erdikten sonra , Erzurum'da sözcü olarak konuşan Deniz Kaya şunları söyledi : " Eylemimizin amacı Kürt sorununun şiddete dayalı çözüm anlayışının ülkemizi sürüklediği trajik gidişata dur demek , yaşam ilkesini hayata geçirecek müzakere ve diyalog sürecinin başlaması için gerekirse kendimizi feda etme iradesini ortaya koymaktı. Kürt sorununun demokratik çözüm yolunu açmak için kendi bedenimizi ortaya koyduk. "

   Ayrıca DTK eşbaşkanı Aysel Tuğluk da açlık grevleri bittikten sonra şunları ifade ediyor : " İmralı ve Kandil'e rağmen hiçbir çözüm çabasının sonuç vermeyeceği ortadadır. Bizler de bu taleplerin anayasal güvenceye kavuşması temelinde mücadelemizi yükselterek devam edeceğiz. "

  Hülasa ; KCK-PKK , AKP hükümetinden istediğini aldı ve "anadilde savunma hakkı" önce tasarı olarak hazır edildi daha sonra da AKP ve BDP oyları ile mecliste onaylandı. KCK-PKK , devletin elini kolunu resmen bağladı !
 
  Günümüze bakalım.
 
  " Herşeye rağmen barış şart ! " saçmalığı ile toplumun temellerini dinamitleyip " taviz yok " yalanları ile milletimizi kandıranlar , Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmamıza sebep olacak bütün sorumlular ; yukarıda anlattığım , unutturduğunuz o yaşanılan hadiseler , tavizlerden sadece birtanesi idi.

  Şimdi ise Öcalan'ın mektubunda yer alan aşamalar harfiyen uygulanıyor. 1. aşama olan geri çekilme içerisinde barındırdığı kirli şartlar ile yerine getiriliyor. Geri çekilme gerçekleşince sıra 2. aşama olan " anayasal haklara " gelecek ve yeni şartlar sunulacak ! Tavizler eskiden olduğu gibi yine verilmeye devam edilecek. Hiçbir şey unutturulamaz ! Milletin derinliklerinde , sizlerin bu kahpe çalışmalarınıza itina ile çomak sokacak hep birileri var olacak ! Bunu sakın ola unutmayın !

  Kafanızı karıştırdıysam ya da canınızı sıktıysam kusuruma bakın ; ne mutlu bana !
 
  Allah herkese " milli " akıl versin ! (Amin )

11 Mart 2013 Pazartesi

Türkiye Realitesi : "ABD Sorunu"



  Güzel bir soru ile başlayalım.
  Kendi çekirdek kadrosunda yer alan muhalif bazı şahısları ( PKK adını bulan kişi de dahil ) öldürüp , "savunuyorum" dediği Kürtleri katletmiş ; milli birliği ve devlet düzenini illegal yollar ile yıkmak isteme amacı ile kurulmuş ve yıllarca kahpece kan dökmüş PKK ile masada ne yapıyorsunuz ?  Eğer ortada gerçekten bir "Kürt Sorunu" var ise ve bu durum kökten halledilmek isteniyorsa yıllardır söylendiği gibi öncelikle bölgedeki "feodal yapı" muhakkak yıkılmalı. Feodal yapıya hapsolmuş hayatlar , bu yıkıma bağlı sağlanacak rahatlık ile "devlete aidiyetlik" duygusunun kazandırılmasının yanı sıra ; hayati , bireysel/ailesel güvene de kavuşturulmalı. Feodal ağababaların koydukları ve "töre" adını verdikleri kanunlar ile yönetilen , tehdit altında kalan ; kimi zaman öldürülen , haksızlığa uğrayan ve devletin kanunlarını çiğnemek zorunda kalanların , bireysel hakkı olan "kanunlar çerçevesinde özgürce yaşama hakkının" verilmesi için çalışılmalı en başta.
  Eğer ortada ciddi manada bir "PKK Sorunu" var ise ( ki var ) hükümetin milli birliği pekiştirici , devlet gücünü hissettirici rijit adımlar ile ilerlemesi gerekir. Uygulamaya konması gereken bu politika sadece bölünme çığırtkanlığı yapanların  karşı çıkacağı aşikardır !
  Ama siz ortaya "Kürt Sorunu" başlığı ile çıkıp İmralı'daki bebek katili ile masaya oturursanız , "devlet adamı" muamelesi yaparsanız , dini duyguları kullanarak "masumlaştırmaya" çalışırsanız , uzun lafın kısası ; " kendinizi akıllı milleti aptal yerine koymaya kalkarsınız" milli değerleri için nöbet tutanlar da sizleri ummadık yerlerden yakalarlar.
  Örneğin ; başlattığınız bu süreç için PKK'dan yani bebek katili ve Kandil ile görüşmelerinizin dışında Öcalan'ı paketleyen CIA ile görüşmeler yapılmakta mıdır ? SBF'de okurken ve AYÖD'de bulunduğu zamanlarda yıkıcı ve bölücü ruhu barındıran , yurtlarda ve ev toplantılarında da bu ruh halini gizlemeyen , "özgür Kürdistan" hayali ile kendisini yetiştirmiş Marksist/Leninist birisi olan bebek katili ile nasıl oluyor da "anlaşma zemini" oluşturabiliyorsunuz ? Apo gömlek değiştirdi de bizim mi haberimiz yok ? Bünyesinde Abdullah Öcalan'ın da yer aldığı Devrimci Doğu Kültür Ocakları'nın kurucularından olan ve hayatı boyunca Kürtçülük propogandası yapıp Kürdistan hayali ile yaşamış olan Musa Anter'den etkilendiğini söyleyen ve bu konuda "Ben Kürt meselesini Musa Anter'den öğrendim." diyen açılımın baş mimarlarından eski MİT müsteşarı Emre Taner oyun dışı kalmasın diye mi 1 gecede alelacele çıkarrtınız o "MİT Yasasını" ? Şimdiki MİT müsteşarı Hakan Fidan'ın Emre Taner yanında "stajyer MİT'çi" konumunda olacağı aşikar çünkü. Ve daha bir çok şey.
  Türkiye'de görevini tamamlayanın sustuğunu ve bölünme sürecini seyretmekle yetindiğini açık açık görüyoruz. Bu hadiselerin son bulması için de Türk milletinin özüne bir an önce dönmesi ve akla karayı ayırması gerekir. Türk milleti , üzerinde oynanan oyunun farkına varmalı. Bunun için de muhalefet bu konuda daha atak davranmalı. Bölücü platformlara karşı "birlik platformları" oluşturulmalı. Sayısız toplantılar , konferanslar ve açık hava mitingi yapılmalı. Bu ülkede siyaset yapmak için "ABD'ye hoşşik ziyaretlerinin" önüne geçildiği gün sorunlarımız daha kısa ve daha kolay şekilde hallolacak ! Yönetimimizin tek merkezi Türk milletinin milli sesi olması gereken TBMM olmalı , ABD değil !
  Oyun büyük ama Türk milleti bu oyundan daha büyük , daha güçlü olduğunu görsün ! Yozlaşmasın , esir olmasın , bir olsun , birlik olsun !
 

19 Şubat 2013 Salı

MHP Yerinde Sayıyor !


  MHP'nin 10. Olağan Büyük Kongresi'nden sonra " Kongre Sonrası İcraat " başlıklı bir yazı yazmıştım. O zamandan bu zamana neler oldu kısaca göz atalım.

  ” Bizim , Türk milletine yan bakan herkesle hesabımız vardır ! ” dedi Lider Devlet Bahçeli kongrede. Kongreden bu yana geçen zaman zarfında bu söylem tekrar etmeye devam ederken Türk milletine yan bakılmaya da el kol sallayarak devam edildi. Başbakan Erdoğan önce " Türk milliyetçiliğine karşıyız " dedi. Yakın zamanda da " Biz her türlü milliyetçiliği ayaklar altına almış bir iktidarız. " dedi. Başbakanın bu söylemine karşı MHP grubu (bana göre) " misli " ile cevap verdi fakat sadece " cevap verebildi. " Bu söylemlerin önüne bozkurtça bir set çekilemedi !

  
” Türk tarihini yargılatanlarla , İmralı düşkünleriyle hesabımız vardır ! ” dedi Lider Devlet Bahçeli kongrede. Kongreden bu yana geçen zaman zarfında bu söylem tekrar etmeye devam ederken Türk tarihine linç girişimleri medya organlarınca devam etti , İmralı düşkünleri İmralı'nın adını tabiri caizse bir üst tura altın harflerle yazdırdı ! İmralı'daki enik , Başbakan Erdoğan'ın belirlediği BDP heyetince ziyaret edildi. Erbil'de sözde çözümler üzerine toplantılar düzenlendi. Belki de örtülü ödenekten bu sözde çözüm çığırtkanlığı yapan STK'lardan kurulu platformlara para aktarıldı ! MHP toplumun çöken yılgın psikolojisini tetikleyici açıklamalar yapmak yerine geleceğe dair umut vaat eden , karamsarlığa yer vermeyen ; hep bilindik tanımlar ile konuşmalar , açıklamalar , toplantılar yapmaya devam etti fakat enik düşkünlerinin sesleri kesilemedi !

  
” Türk milliyetçileri hak ve hukuku savunmak için herşeyi göze alacaktır ! ” dedi Lider Devlet Bahçeli. İç bütünlüğümüz için DTCF ve Marmara Üniversitesi'ndeki kahpe olaylara ilişkin neyi göz aldı MHP ? DTCF ve Marmara Üniversitesi ülkücüleri bugün üniversite yönetiminin haksızlıklarla dolu ağır linç girişimine maruz kalmıştır ! MHP , üniversite yönetimi üzerinde ve kamuoyunun genelinde yeterli derecede bir baskı oluşturabilmiş midir ?

  Konu başlığı çok. Yazacak şey çok. Biriktirdiklerimiz bunlardan daha da çok ! MHP , benimsediği ideoloji doğrultusunda ortaya attığı söylemleri fiilen hayata geçirmesi için daha kaç zaman geçecek bilmiyorum. Günler birbirini saniyelerden daha hızlı kovalıyor. Mitinglerin verimli geçmesi , klişelerden uzaklaşılması , toplum nabzının daha iyi tutulması , parti içindeki birlik ve beraberliğin bir an önce pekişmesi en büyük temennim.

  Türkiye sonsuza kadar tükenmek bilmeyen hareket içerisinde var olacaktır ! O hareket de Milliyetçi Hareket olmalıdır !

15 Şubat 2013 Cuma

İmralı , AKP ve Dış Sevisler üçgeni ; Psikolojik Harbe Karşı Atağımız Şart !


  Türk devletini tüm değerleri ile beraber ortadan kaldırmak isteyen , bizlere tarihsel bir kin güden emperyallerce ve onlara hizmet eden iç hainlerce kurulup desteklenmiş “maşa terör örgütü” PKK’nın elebaşısı olan Abdullah Öcalan ile bugünlerde yoğun bir ihanet trafiği yaşandığına ne yazık ki şahit oluyoruz !
  İktidar partisi AKP , terör örgütü lideri ile bu ihanet görüşmelerini toplumumuzdan olabildiğince gizli tutuyor. Bu görüşmelerin gizli tutulması , iktidar partisi ile bebek katili arasındaki konuşmayı gizli tutmasının yanı sıra bu görüşmelerdeki basına hiç yansımayan “dış desteklere” de daha ayrı bir gizlilik sağlıyor. Öcalan’ı paketleyip adeta bugünleri yıllar öncesinden senaryolaştıran ve adım adım bunları yola koyan malum “dış istihbarat servislerinin” bu ihanet görüşmeleri hakkındaki tutumları ve “İmralı-AKP Genel Merkezi” arasındaki kirli çalışmaları hakkında da hiçbir şey bilmiyoruz.
  AKP’nin meydanlarda ve görsel-yazılı medya yolu ile kavga ettikleri(!) PKK’nın siyasi kanadı BDP’yi kuytu köşelerde nasıl koruduklarına da bu bölücü süreç içerisinde şahit olmaktayız. BDP’li Gültan Kışanak için verilen “dokunulmazlığının kaldırılması fezlekesi” meclis başkanlığı yerine Adalet Bakanlığı’nca “kürsü dokunulmazlığı” bahanesi ile savcılığa geri gönderilmesi ile bu ihanet yolunda BDP’nin AKP’ye can yoldaşlığı yaptığını görüyoruz.
  Gelelim AKP içindeki söylemlere. AKP Diyarbakır milletvekili(!) Cuma İçten’in PKK’lı teröristler için söylediği “onlar benim canlarım , ciğerlerim “ sözü ve benzeri nice söylemler , AKP’nin kendi  içerisinde bu ihanet yolunda çok ateşli bir biçimde taraftar bulduğunu alenen belirtebiliriz. Bu konuların açılması ve toplumumuzun bu konuda hazırlanmasını kendisine görev bilmiş bir siyaset dehası(!) olan Bülent Arınç şuan AKP’nin en güçlü lokomotifi konumunda. Bülent Arınç’ın Öcalan’ı toplumumuza masum , müslüman ve inançlı gösterme çabası içerisinde olması bu konudaki en son çalışmasıydı.
  Diğer çalışmalara da değinecek olursak ; artık kendi içlerinde bütünlüğü tartışmaya açık olduğuna inandığımız ve kendi içleri dışında ( müslüman olmayanlar tarafından ) yön verildiği aşikar olan cemaat , bazı malum kanallarının bünyesindeki malum programları ile insanlara İslam’ı sınırlandırmış ve kendilerince benimsetme konusunda başarılı olmuştur. Ayrıca cemaat katıldığı bazı platformlardaki çalışmaları ve sunduğu fikirler ile de toplumumuzun büyük kesimini medya yolu ile gelişen milli olaylara duyarsızlaştırmıştır. Toplumumuzun Hıristiyan toplumlar ile kültürel etkileşimlere ( emperyalizme ) maruz kalmasındaki büyük etken olan ekranların ve sokakların kirliliği sonucu bozulan ahlaki yapısının da fırsat bilinmesi ile insanlar değerlerinden iyice uzaklaştırılmıştır. Bu kesimler hakikati ve güzellikleri düşünmemeye yönelik atılan her adımda ne yazık ki başarı sağlamıştır.
  Tüm bunları bağlayacak olursak ; bu düşüncelerin açık açık söylenebiliyor olmasının ve medya organlarınca topluma servis edilmesinin yolunun açılması bir yana , bu fikirleri barındıranların devleti idare eden bir iktidarda bulunması ve devletin önemli kurumları içerisine sızmış bir yapılanmada var olması milli bütünlüğümüz ve geleceğimiz için ziyadesiyle tehlike arz etmektedir ! Hasar çok büyük ve bozulan bu yapı , alınan yıkıcı hasarlar el birliği ile giderilmediği takdirde çok şey için geç olacağını söylemek acı ama gerçektir. Toplumumuz için “karamsar yapılı bir psikolojik harp” uygulamanın zamanıdır artık ! Bunu gelişen olaylar karşısında “tarih affetmeyecek” , “Türk milleti olanları biliyor” , “hesap soracağız” denmesine son vererek ya da bir şekilde son verdirerek gerçekleştirmeye başlamalıyız ! Umudumuz kısasa kısastır artık. Bugüne kadar yüreğimize ektiğimiz acıları topyekün biçme vaktidir.
  Cenab-ı Allah yar ve yardımcımız olsun.